BENİM ADIM KVOTHE
Uyuyan höyük krallarından
prensesler kaçırdım. Trebon kasabasını yakıp kül ettim. Felurian’la bir gece
geçirdim ve hem canıma hem de aklıma mukayyet olabildim. Çoğu
insanın kabul edildiğinden
daha küçük bir yaşta
Üniversite’den atıldım. Başkalarının gündüz gözüyle ağızlarına almaktan bile
korktukları
yollardan ay ışığı
altında geçtim. Tanrılarla konuştum,
kadınlar sevdim ve ozanları ağlatan
şarkılar yazdım.
Belki beni duymuşsunuzdur.
Patrick Rothfuss’un 2007’de yazdığı
Kral Katili Güncesi serisinin ilk kitabı olan Rüzgârın Adı çıktığında büyük ses
getirdi ve 32 dile çevrilerek büyük bir okur kitlesinin beğenisini kazandı. Peki,
bu kitabın bu kadar beğenilmesinin nedeni ne? Onu rakiplerinden ne ayırıyor?
Rüzgârın
Adı her şeyden önce bir fantastik kitap. Üstelik fantastik dozu çokta yerinde.
Karşılaştırmam gerekirse Taht Oyunları gibi ejderhalar, ak yürüyenler gibi
fantastik ögeler pasif değil gayet etkin. Hikaye de şarkıcılık geniş yer
tutmakta. Kitabın kendisi bile zaten başlı başına bir şarkı gibi. Başkarakterimiz
bir şarkıcı ve bunu derinlemesine hissediyorsunuz. Ayrıca
kitapta destan ve masallar geniş yer tutuyor. Yaratılan dünyanın geçmişini
genelde bu masallar ve destanlardan öğreniyoruz. Ayrıca kitabı diğerlerinden
bir ayrı mevzu isimler. İsimlerin gücü. Neyi kastettiğim en rahat kitabı
okuyarak anlaşılır ancak özetlemem gerekirse kitapta doğadaki maddelerin
isimleri var(rüzgar, taş, su) ve bu isimlerin bilen bir kişi onlara
Sempati(kitaptaki büyülerin adı) aracılığıyla istediği her şeyi yaptırabilir.
Bunu kitaptan bir diyalogla da açıklayacağım:
“İsimlerin doğası
tarif edilemez; sadece tecrübe
edilebilir.”
“Niye tarif edilemez?” diye sordum. “Bir şey
anlaşılıyorsa tarif de edilebilir.”
“Anladığın
her şeyi
tarif edebilir misin?”
diye sorarak bana göz ucuyla baktı.
“Elbette.”
Elodin yolun biraz ilerisini işaret
etti. “Şu oğlanın
gömleği
ne renk?”
“Mavi.”
“Mavi derken neyi kast ediyorsun? Tarif et.”
Kısa bir süre düşündüm, fakat başarısız oldum. “Yani mavi bir isim mi?”
“Bir sözcük. Sözcükler unutulmuş
isimlerin solgun birer gölgesi
gibidirler. Nasıl
ki isimlerde bir güç
gizlidir, aynı şey
sözcükler için de geçerlidir. Sözcüler insanların akıllarında bir ateş
yakabilir, en taş kalpleri bile gözyaşlarına boğabilir.
Bir insanın sana âşık
olmasını sağlayan
altı sözcük vardır. Güçlü bir adamın iradesini kıracak on sözcük bulunur. Ama sözcük dediğin,
bir ateşin
resminden fazlası
değildir.
İsimse
ateşin
ta kendisidir.”
Sanırım artık
kafanızda daha netleşmiştir bu isim konusu. Bu konu önemli çünkü kitapta geniş
yer almakta. Başkarakterimizin(en azından ilk kitapta) başlıca amacı rüzgarın
adını öğrenip ona hükmetmek.
Tüm bunlar
dışında kitapta çeşitli göndermeler mevcut. Gizemiye mensuplarının(üniversitede
öğrenim gören bir sınıf) yakılması(kitaba göre bu olaylar eskide kalsa da)
açıkça Orta Çağ Avrupa’sına bir gönderme. Kilisenin ve rahiplerin yoldan
çıkmışlığı, rüşvet almaları yine Orta Çağ Avrupa’sındaki kiliselere bir
gönderme.
Kitabın konusuna
geçersek; başkarakterimizin
adı Kvothe. Kızıl saçlı, yeşil gözlü bir hancı, bir şarkıcı, eski bir efsane.
En yakın arkadaşı da Bast. Hancı Kothe(Kvothe) artık geçmişini bırakmış her
şeyden uzak bir hayat sürerken bir gün yolu Tarihçi denen -insanların hayat
hikayelerini yazan- bir adamla kesişir ve ona hayat hikayesini anlatmaya
başlar.
Hikaye 3 gün boyunca sürecektir. 3
gün boyunca Kvothe hayatının belli bir dönemini anlatacak ve Tarihçi bunları
yazıya geçirecektir. Kvothe’yi başta bir Edema Ruh(kumpanyacı) olarak tanırız. İyi
bir anne, babası mutlu bir hayatı vardır. Onun hayatına damga vuran kişi ise
ilk öğretmeni ve eski bir gizemiye mensubu olan Abentyh’dir. Abentyh rüzgarı
çağırmış ve bu Kvothe’yi çok etkilemiştir. Abentyh’yi kumpanyaya katarak ondan
bu numarayı ona da öğretmesini ister ve Abentyh onu ufaktan da olsa eğitmeye
başlar. Ancak Abentyh onu ancak belli bir yere kadar eğitebilir rüzgarın adı
gibi zorlu bir numara için Kvothe’nin üniversiteye gitmesi gerekmektedir.
Chandiralılar olayına kadar(bunun ne
olduğunu burada anlatmayacağım) kumpanyada kalmaya devam eder küçük Kvothe. Bu
olaydan sonra birkaç yılını Tarbean’da geçiren Kvothe en sonunda üniversiteye
kayıt için yollara düşer ve bunu başarır. Üniversitede binbir macera yaşar.
Hayatının aşkıyla tanışır. Ayrıca bu üniversite yıllarının bana feci halde
Harry Potter’ı hatırlattığını belirteyim. İlk kitap Kvothe’nin üniversite
yıllarında biter.
Rüzgarın Adı’nın öyküsü kısaca
budur. Kvothe’nin bu kadar sevilmesindeki neden isebence onun gerçek bir insan
olması en azından yazarın bunu size hissettirebilmesidir. Kvothe’nin tıpkı
bizim gibi hata yapması, büyümesi ve kusursuz olmaması karakterle bağ
kurabilmemizi sağlıyor. Ayrıca hikayenin hiç sıkmadan anlatıldığını da
belirteyim ve bu 736 sayfalık kitabın
tıpkı kısa bir öykü gibi hemencecik okumanızı sağlıyor.
Kitapla ilgili eleştirileri olursak
bazı isimlerin birbirine biraz fazla benzemesi(birkaç defa kişileri ve yerleri
karıştırdığım oldu), haritanın detaylı olmaması ve kitabın biraz konuya geç
girmesi mevzularıdır. Özellikle bu kitaba geç girme önemli bir sorun çünkü
Kvothe hikayesini anlatmaya başladığında 70-80 sayfa geçmiş oluyor ve siz o
zamana kadar pek bir şey anlamıyorsunuz. Bu ilk 70-80 sayfayı bitirdikten
sonraysa Kvothe anlatmaya başlıyor ve kitabı elinizden bırakamıyorsunuz.
Rüzgarın Adı fantastik edebiyat
türünde orijinal, sürükleyici, okunması gereken bir kitap. Kesinlikle vaktinize
değecek, pişman olmayacağınız bir öykü, Kvothe’nin öyküsü. Sözlerimi kitaptan
bir alıntıyla bitireceğim:
Aklı başında
her insanın
korktuğu
3 şey
vardır: fırtınalı bir deniz, aysız bir gece ve yumuşak
başlı bir adamın öfkesi.
H. Pusat KILDİŞ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder